Skip to content
  • Hey,
  • Hobinar
  • Okuyanar
  • Gezenar

Portekiz

01/08/2020

Avrupa Kıtası’nın en batısındaki ülke… Porto’da başlayan, Sintra’da noktalanan kısa tur ile ilgili internette bulabileceğiniz bir çok bilgi mevcut Neden bunu yazıyorum ve neden okumak için zaman harcayasınız; kişisel deneyimlerim sizin için ‘işe yarar’ bir ‘şey’ haline gelebilir, aklınızdaki bir soruya cevap bulabilirsiniz. Buna benzer şeyler… (Belki de uzun ve lise tarih bilgisi dersinin travmatik anılarında boğulmanıza neden olacak sıkıcı bir deneyim daha yaşamak istemediğiniz için …)

 Ön notlar:

  • Ülke ile ilgili bir bilgiye sahip değildim, gitmeden önce bilgi edinmeyi de tercih etmedim. (Genelde bilgi edinmemeyi, plan yapmamayı, kalacak yer ayarlamamayı…vs tercih ediyorum. 5-6 ay öncesinden süper planlar yapan, planları tıkır tıkır işleyen ve gezisiyle ilgili detaylı çalışmalar yapan insanlara karşı derin bir saygı besliyorum. Umarım yolunuz hep açık, şans sonsuza kadar sizin yanınızda olur.)
  • Konser motivasyonuyla, biraz da iş stresinden uzaklaşmak ve sakin bir yerde kafa dinlemek üzere yola çıktık.
  • Yazdıklarım/paylaştıklarım tamamen kişisel deneyimlerimdir.

Direkt Porto’ya uçtuk. Akşam saatlerinde varmıştık, arkadaşlarımızla buluştuk, akşam yemeği yedik. Salaş ve sempatik bir ortamdı. Portekizlilerin AB’ye girmiş Türkiye vatandaşı olduğu kanısına kapılmam uzun sürmedi. İspanya ile ilgili antipatilerinin olduğunu da bu akşam öğrendim.

Güzel Porto manzarasıyla (şehrin büyüleyici ışıkları ve Douro Nehri), Porto şarabı denedik. En az bir kez denenmesi gereken bir içecek. (Mesafeli duruşumun sebebi tatlı şarap sevmeyişim…)

Devamında konsere aktık. Porto Coliseum’da muhteşem bir Dream Theater konseri izledik.

Kalacağımız yere doğru yola çıktık ve günü sonlandırdık. (Arkadaşımız bizi misafir etti. Arkadaşsızlar için; booking, Airbnb…vs)

2. gün Porto’da gördüğüm tüm barok, gotik, romantic, ultra-sonic mimari yapılarıyla fotoğraf çektirdim, ilerde bir gün benim için daha anlamlı hale gelebileceklerini hayal ederek…

Bir Örnek

Sokaklarında dolaştım, tüm anlatabileceklerimin özeti gibi hissettiren Ribeira Square’de kahvaltı ettik; Omlet ve yanında pirinç pilavı ile (omleti bu şekilde servis ediyorlar sanırım).

Küçük sevimli bir araba kiraladık (smart) ve Sintra’ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 3 saatlik bir yoldu. Yolda booking.com’dan bulduğumuz Quinta dos Lagos’ta konakladık. Harika bir doğa, muhteşem insanlar ve herşeyi ile organik kahvatı ve yemekler… Güzel bir yerdeydi, ne yakın ne uzak. Ölçülü lokasyon.

Kaldığımız yer
Dışarıdan görünüşü
Devamında Sintra…
Sintra’da gezip gördüğümüz tarihi yapılar;

“Sintra’nın kendisi deyip konuyu burada kapatmak isterdim. Güzelliği, sakinliği ve huzurundan kaynaklı sanırım. Belki de yüzyıllardır yaşadıkları ona güvenli bir yer olmayı öğrettiğinden…”

ben dedim
  • Pena Palace (Pena Sarayı)

    Tam bir başyapıt , tam bir ‘olmak isteyip olamamış’ daha doğrusu ‘olmasının istendiği olmayıp, daha güzel bir şeye dönüşmüşlük’ hikayesi.

    İlk olarak, ortaçağda Leydi Pena‘ya adanmış bir şapel olarak doğmuş. 1511 yılında, Portekiz Kralı Manuel I tarafından şapel genişletilerek bir manastıra dönüştürülmüş ve uzun yıllar bu hali ile ayakta kalmış.

    18.Yüzyılda manastırın üzerine yıldırım düşmüş ve devamında Lizbon depremini de yaşayınca manastır kullanılamaz hale gelmiş. 19.Yüzyılda yılında Kral Fernando II tarafından yıkık manastır yenilenmiş, rahiplerin kullandığı odalar büyütülmüş ve yapılan eklemeler ile saray bugünkü haline getirilmiş. Tüm bu süreci ise yine Alman mimar ve peyzaj tasarımcısı Baron Eschwege yönetmiş. (Wikipedia’da yazılanlara göre) Pena Sarayı, Romantizmin egzotik zevkine çok uygun bir stil bolluğuna sahip; Neo-Gotik, Neo-Manueline, Neo-İslam ve Neo-Rönesans… Saray, 1910 yılında ulusal bir anıt olarak kabul edilmiş. 1994 yılında sarayın dış cephesinin orijinal renklerine dönülmüş. Eski manastır için pembe ve yeni saray için toprak rengi kullanılmış. 1995 yılında da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiş.

    (Daha fazlasi için  https://en.wikipedia.org/wiki/Pena_Palace )

Pena Palace çevresi o kadar yeşilki, insanların güneş görebilecekleri yerleri belirterek White Point’ler oluşturmuşlar.

  • Roca Burnu (Cabo do Roca)

Sintra’dan yaklaşık 30dk’lık bir yol. Görkemli Atlantik Okyanus’una karşı şöyle bir iç geçirip, keşifler için yola çıkan kaşifleri hayal edip, ülkenin tarihine, feda ettiklerine, kazandıklarına, ve nihayet bugünü ile ilgili düşünmek için doğru yer burası bana kalırsa…

Diğerleri;

  • Mağribi Kalesi (Castelo dos Mouros)
  • Sintra Ulusal Sarayı (Sintra National Palace)
  • Quinta da Regaleira

Sintra’dan sahile uzanalım derseniz, bir çok alternatifiniz mevcut. Biz, Magoitos Beach’e uğramıştık, nisan ayının sonunda gitmiş olsak da hava soğuktu ve yüzmek pek tercih edilmiyordu. Deneyenler vardı…

Manzaraya hakim bir noktada bir şeyler içmek mi? Neden olmasındı…

Aklımda kalanlardan;

– Bira (Super Bock adında bir markaları var. Reklamlarla ve heryerdeliğiyle kendini size gösteriyor.) meyve (elma) suyundan daha ucuzdu.

– Damak tadınıza uygun yiyecek bulmak zor değil.

– Burası okyanus manzaralı deyip şehirdeki tarifenin x3 katını ödetmiyorlar (en azından deneyimim bu yönde.)

– Ulusal Saray’ın önündeki meydanda satılan ve tabiki kokusuna dayanamayıp yediğim tatlı mısırı sanırım hiç unutamayacağım, çok lezzetliydi, bir o kadar da sağlıksız olduğunu yine, sonradan, dostlarımızdan öğrenmiş bulunduk…

Burada çektiğim tüm fotoğraflar kayboldu, (dijital kayıplar). Bir zamanlar fotoğrafları baskı alarak albüm yapmışım, onlardan yeniden çekerek, ekledim, tabiki sınırlı kaynak  Bazen çok zalımsın hayat.

Post navigation

Sonraki Yazı:

Reçine Nedir?

  • Kül Babası – 2
  • Kurban Bayramı Sofralarının Vazgeçilmezi
  • Kül Babası – 1
  • Yumurta’dan Çıkan Çikolata
  • Doğum Kontrol Yöntemi – Spiral
Eylül 2025
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  
« Ağu    
© 2025 Nar Perisi